10 Temmuz 2009 Cuma

kumralizm ve kumralistler



Oturduğumuz kaldırımlar.
Yıllar önceye döndüren ufak detaylarda kayıtlı anılarımızda olan bir karedir.
Çok keyifli anlardır.bir de etrafınızda tarihi,misal barok döneminden kalma işlemeli gösteriş yüklü hatları ile insanı cezbeden bir yapı varsa.Gölgesinin altından esen rüzgar ile etekleri havalanır hep. Görsel olarak yüklenmek, kocaman oluncaya kadar şehri izleyip akşam üzeri artık, gözlerinizin ağırlığından yorulup sırtlanıyorsanız bir de. Tarifi olmaz.
Tarif edilmeyi bekleyen insanlar var aramızda.

Uzaktan ilginç bulunarak fotoğraflanmış 5 kişi.
değişik yaşam tarzlarını barındıran bot-pek rastlamayacağımız 70’lerin hit modellerinden apartman 'platform' converse, boxer modeli şort,yakası kesik t-shirt, ,yanları kazınmış yarı dazlak modeli saç.

Bana 2007 yılında Hamburg da izlediğim Red Hot Chili Peppers konseri öncesi kapıda beklediğim o günü hatırlattı. Bir kaç bira içip tuvalete gidememe düşüncesini kabul ederek, merdivenlerde otururken dikkat çeken ve konser alanında binlere karışan insanlardan sadece 5 i.
küme küme olup sonra denize dökülen kitleler.

Aralarındaki diyalog. Oldukça sıradan kafa karışıklığı ile emin olunamayan geçiş cümleleri. Yıllardır ağzımdan düşmeyen zencefilli Coca cola , karpuzlu fanta belki de. Ama kesinlikle kara delik eseri atışmalar,iddialar,belki ayakta durarak sosyal çevre ile bağlarını aşan meydan okumalar.

Mutluluğumuzun ölçüsü olabilen sahip olduklarımız, sahibi olunabilen değerler anlar hayaller karmaşalar, hepsi bir mimik gibi yüzümüze konuveriyor.
Bulunduğumuz ortam içinde kaç farklı insan ve birbirinden habersiz ruh halleri ile var olduğumuza dair,

- Tanık olduğumuz mimikler bunlar . Kaş altından ufak ve geniş gözleriyle kaygısızca dinlenebilen, günün ortaoyuncusunun ya da kavuklusunun anlattığı hayat deneyimleri karsısında hiçbir çağrışım yapamayan cemil topuzlu genç bir adam ,


- Bilinçsiz dikkatimizi dağıtan herhangi bir turkcell mesajı gibi gördüğümüz kampanya fırsatlarını bahane eden fırsatlara sonuna kadar açık beynimizin, başka diyarlarda gezinmesi ile birlikte belki popomuzu sıkan bir şort ve ya ayağımızı saran esaret botları, ne gidesi ne kalası boşluğa hapsolası sessiz insan ,


-Omzumuza esen rüzgar ile fonda daha önce milyolarca kez dinlenmiş öyküler arasında boşluk doldurma eylemi içinde ,


at kadehi elinden bin parçaya bölünsün
nostalji gelsin yüzümüz gülsün
fotoğraf eskiyecek gün be gün
ne olur annem torunu görsün dizelerini aklında geçiren hayati olduğumuz o neşeli günler.



Sırasını bekleyen kumrular gibi, ben seninle kümeste bir ömür geçirebilme ihtimalini sevdim.
Kumrucu Hüseyin ağabey.

Bir süre öylece uzun uzun baktım. Öyle çok baktım ki sanırım bu fotoğrafa. Hadi kalkın artık gidelim, benim popom uyuştu OLİVER diyesim, gelen gelsin hadi gözünüzü seveyim kalk be canımın içi diye can çekişesim geliyor. Sabırsız anların sabırlı insanı olabilen kişiler var aramızda. Evet sen omzu düşük, SEN.

Tepeme topladığım kıllarım ile hükmediyorum sana ey oedipus!
Beni senden üstün kılan şey zaten kıl değimlidir?

Kıl=hücrelerden çıkan tüyler.
An= Sümer mitolojisinde ve daha sonra Asur ve Babil mitolojilerinde, Anu(aynı zamanda an) gökyüzü tanrısı, cennetin tanrısı, takımyıldızlarının efendisi, tanrıların kralı olarak adlandırılırmış.Göksel katmanların en üstünde otururmuş.Bak sen şu an a.
An ismine referans olarak Hindistan klasik yazın dili olan Sanskritçe gösteriliyor. Ve bu dilde anlamı içinde atomdan moleküle, Sümer mitolojisinde tanrıya adar varıyor manası.

Bizi biz kıl-an neler var başka hayatta?

an( psikolojide zihin) – an (zamanın en kısa birimi) –yaşarken an sonrasında anı olan zaman. Anne var bir de o da tarifi zor bir canlıdır. An can verir hayat anı olur.

Hayatlarımızdaki eksikliği ve ya fazla olan kısmı simgeliyor sanki. Bir tarafı eksik-bir tarafı yoğun kıllı kafalar. Oyle pek parası yok ama insanları seven , ya da sevgilisi olmasa bile entellektüel açıdan dolu olan..Eksik yanlarımız olduğunu hatırlatıyor bana bu saç modeli. Biraz garip. Eksikliklerimiz kıllara bağlı olsa idi demek dünya nüfusunun yarısı ile kaplı olurdu.
.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

giotto ya özlem ?!?!



Of allahım of, bende böyle olmak, arkadaşlarla bi iki gezip ne idüğü belirsiz bir kaldırım, merdiven ya da meydanın ta orta yerine oturmak istiyorum işte. Ama öyle herkesin görebileceği bir yer olacak, insanların beni ve arkadaşlarımı yadırgayacağı bir pozisyon sergileyerek oturmak, en rahat halimizle ortada bi yere çömmek, etrafta yürüyenlere aldırış etmeden en samimisinden sohbete devam edebilmek! işte bunu istiyorum.

Hani şimdi sanat okuyorum ya ben, -ha bilmeyenler için söyleyeyim, Marmara GSF , Grafik Tasarım bölümünde okumaktayım- hal böyle olunca ister istemez zor ya da samimi bir yaklaşımla, ama nihayetinde bir şekilde biz sanat okulu öğrencilerine okutulan Gombrich'in "best seller" olmuş başyapıtı, "Sanatın Öyküsü" geldi aklıma. O kitapta uzun uzadıya bahsedilen bir konu sanırım bu fotoğraf için de geçerli olabilir.



Kitapta Giotto nun resmettiği bir resmin önemi vurgulanır ve az da olsa resim anlatılmaya çalışılır. O güne değin denenmemiş kompozisyon tekniklerinin denendiği, kullanıldığı bir eser olduğundan, Gombrich resim üzerinde özellikle durmuştur. rönesans dediğimiz hadisinin ilk kıvılcımlarından biridir bu eser.

Esere baktığımızda bir topluluk görüyoruz. hüzünlü bir topluluk bu, kahrolmakta, ama gurur ve mağruriyetlerinden de taviz vermeme konusunda ısrarlıdırlar. Hz. Meryem, havarilerden bazıları ve daha başka birtakım önemli kişilerin ya da en basitinden inananların İsa'nın ölü bedeni çarmıhtan indirilirken yaktığı ağıtlar, ağlamaları, üzüntüleri, gururları resmedilmiştir en özet olarak toparlamaya çalışırsak.


ama biraz sahnenin içine girip neler olup bittiğine bakmaya kalkarsak eğer, kadrajın orta yerinde, perspektif olarakda bize oldukça yakın resmedilen bir kadın kafamızı kurcalar. Hem orta yerde, hem de bize yakında olmasından mütevellit büyükçe resmedilmiş bu çarşaflı kadın kimdir neyin nesidir , ne öneme sahiptir de ta orta yere, protokole konumlandırılmıştır. e hadi önemli biri, o da protokolden diyelim, şöyle diyelim, böyle diyelim,
e o zaman ne diye bize sırtını dönmüştür ?!?!

işte bu eseri devrimci ve ilginç kılan bu kadının konumlandırılışında ressamın tavrıdır.
Ne olup ne olmadığı belli olmayan bu kadının kadrajda önemli bir pozisyona konumlandırılmasından da öteye giden Giotto, bide üstüne kadını biz resmi seyr eyleyen izleyiciye sırtı dönük vaziyette resmetmiştir.

Gelgelelim orada öyle bir atmosfer vardır ki, ister sırtını dönsün, ister amuda kalksın o kadının orda ne feryatlar içinde olduğu, nasıl dövündüğü, yüreğinin nasıl sızladığı pek ala eseri izleyen hassas göz tarafından rahatlıkla algılanabilir.

Zira gerek İsa'nın cansız bedeni, gerek annesi Meryem'in kahrolmuş görünümü, gerekse de diğer acılı figürler göstermektedir ki, sırtını da dönmüş olsa çarşaflı kadında en az diğerleri gibi acı çekmekte, ağlamakta, feryat figan içinde kıvranmaktadır, fiilen bunu görmesekte ruhen hissederiz.

kaldı ki kadın "bize"sırtını dönmütür. bu, orada çarmıhtan indirilen isaya sırtı dönük çizilmesinden çok daha samimidir. bz kim oluyoruz ki bize baksın? Orda kadının derdi sinema filmlerinde olduğu gibi izleyiciye kendini göstermek değildir ki(!) O anda çok büyük bir olay gerçekleşmekte, İsa çarmıhtan indirilmete, annesi meryem gözyaşları dökmektedir.
aslına bakarsanız asıl İsa çarmıhtan indirilirke figürlerin acı feryat halde bize, resme bakan izleyicilere doğru yüzlerini dönmeleri abes kaçacaktır, haksız mıyım yani, öyle bir anda, bir çarmıhtan indiriliş olayı cereyan ederkenki yoğunluk düşünüldüğünde, isanaların bize üzüntülerini göstermesi ne derece önemlidir ki? Bize onlarınki gibi bir samimiyetle çarmıhtan inen İsa'nın acısına ortk olmaktan başka ne düşebilir.

Bazen diyorum ki kendime, olum Samet, çok uzatıyorsun, azcık yavaş, daha kontrollü...

Ama burda benim anlatmaya çalıştığım olay; nasıl ki Giotto'nun resminde çarşaflar içineki kadını görmesek bile feryat figan halinde olduğunun bilgisine sahip olabiliyoruz, işte bizim fotoğrafımızda da sırtını dönmüş gence bakınca, en azından ben, onun şuan neler düşündüğü, yüzünün nasıl bir hal aldığı ya da o anki ruh haline ilişkin bazı şeyleri hissedebiliyorum.

Gerçi burda çok daha eğlenceli, daha özgürce yorumlanabilecek bir kareye bakıyoruz; Giotto gidip çarmıhtan indirilişi resmetmiş, elbette acı, elbette hüzün yüzklü bir resim olacak; Kadraj içideki bir kadının bize baksın bakmasın ağladığı ya da üzüntü içinde olduğu bilgisine pek ala ulaşabiliriz.

Peki ya şimdi, burda ne olacağını biraz düşününce sizde kendinizce olayı çözebilirsiniz ama ısrar ediyorum, bırakın önce ben düşüncelerimi söyleyeyim de bi yerim şişmesin. Şöyle bişey de yapabiliriz: Okumaya bu paragrafta bir ara verip yukardaki fotoyu süzmeye başlayın. şöyle bir bakıp "sırtı bize dönük adamın" ne düşündüğünü hayal etmeye, o anda nasıl bir yüz ifadesi takıdığına ilişkin tahminde bulunmaya çalışın. gidip bi maden suyu açın, bi soluklanıverin. şu sokulanma safhasını es de geçebilirsiniz. dikkatimiz dağılmasın, siz en iyisimi fotoğrafı inceledikten sonra vakit kaybetmeden aşağıdaki paragraftan okumaya devam edin.


Bunlar muhtemelen kendilerini bir şehre salmış, şehri keşfe çıkmış ve gönüllerince eğlenen genç bir gurup olmalı. Gurubumuzdaki tipler her ne kadar aykırı, uçarı, havai..- ya adını siz koyun işte- giyinmişde olsalar gurup içinde bir hiyerarşinin hakimolduğunu düşünüyorum. Sol başta oturan adamımız elindeki SLR makinasıyla gurubun yaptığına yapacağına bir anlam vermele yükümlü; Yaşadıları deneyimleri bir bir kayda geçirerek günü daha bir özel -belki de daha bir hatırlanabilir demeliyim- kılıyor.

Ha bu arada kolay bir işde değil bu yaptığı; Fotoğraf çekmek biraz sancılı bir edimdir. Yani en azından ben gidipde öye gayri ciddi bir şekilde şıpadanak, şıpşak diye fotoğraf çekemem. Utanır, sıkılırım, ne de olsa içine kapanık biriyim nihayetinde(?)

Ama bizim sol baştaki adamımızın böyle bir sorunu yok. Bağrı böğrü açık, sakalı tipiyse Kuşum Aydın'ın yeni imajını çağrıştırıyor.

Hemen yanında, soldan ikinci genç ise gurup içinde hayli önemli bir yerde. O gurubun lideri, zaten o anda oturup mola vermeleri de onun rızasıyla gerçekleşmiş. Birazdan neden mola vermeye karar kıldığına ilişkin de bi iki çift laf zikredeceğim. Hatta hafiften başlayayım:

Yandaki hanım kızımız durma kararı vermelerinin nedenlerinden biri olabilir. Cüssesine yenik düşerek "bi mola verelim ya, puff" demiş olabilir. Ancak bana kalırsa bu çok düşük bir ihtimal.

Zira hemen kızımının önünde oturmuş, tipi laz uşağını andıran adamımızın daha makul bir bahnesi var gibi gözüküyor. Baksanıza, elinde telefonuyla yüzü gülenç bir şekilde mesajlaşıyor. bu mutlu ve rahat haliyle ebeveynlerine "anneciğim, şuanda sultanahmet meydanında oturuyoruz" gibi bir mesaj çekmediğini tahmin etmek güç değil. muhakkak ki bi kızla mesajlaşıyor, belli.

hem şişman kızımızın hem de mesajlaşan çocuğun yaptıkları orada oturuyor olmalarının sebebi değildir. Durmalarına sebep ekip liderleri son mohikan saç sitilli adamımızın "haydeyn gençler, burda bi duralım, çömüp mola gerelim gayri" demesinden mütevellit nihai şeklini almış bir sondur. O durun demiş, tayfa da durup oturmuş ve ne kadar süreceği belli olmayan bu dinlence anının keyfini çıkarmaktadır.

Öndeki, bize dönük adamımızsa işte bu nedensiz mola anına isyan etmektedir. "aga noluyoruz ya" "e hadeyn gidelim" "üf ama ben sıkıldım" "bana dondurma alcaz di mi" türünden abuk sabuk cümleleri bir bir arkadaşlarına söyleyip durmakta, böylelikle ekip başının beyaz bayrak çekerek "e hadi seni mi kırcaz, de hadeyn gidelim arkadaşlar" demesini sağlamaya çalışmaktadır.

Ancak onu kimse dinlemez;
Şisman kızımız boynunu eğmiş onu duymamazlıktan gelmektedir. Onun sözlerini gülüp geçiştirerek dikkate almıyormuş gibi takınır, yüzündeki anlamsız sırıtış işte bu yüzdendir. Zira halinden son derece memnundur nede olsa; O koca bünyeyi dinlendirecek bir mola anını elinin tersiyle depmek, onun için pek de akıllıca olmaz sizde takdir edersiniz. Sonuçta dinç ve diri bir ekipten bahsediyoruz, bir daha mola vereceklerinin bir garantisi yoktur. Şişman kızımız fırsatın keyfini çıkarmaktadır.

e zaten mesajlaşan gencimiz kız arkadaşı ya da kız arkadaş adayı bir bayanla yazışmakla meşgul olduğundan, o anda pek öyle kalkıp yoluna devam etmek istememektedir.

yani, aslına bakılırsa fotoğrafta bize sırtını dönen gence, ne acıdır ki arkadaşları da sırtını dönmüştür. O toplumda kimsenin anlamadığı, kaale alınmayan ötekinin ta kendisidir.

işte bu yüzden gurupda, sadece elinde SLR olan adamımız onunla ilgilenir gibi gözükmektedir. Onun derdi iyilik dostluk değil, Kuşum Aydın tipinin altına gizlediği hinlikten başkası değildir. Zira en iyi fotoğraf malzemesinin çoğu durumda hep ötekiler olduğunu, hep farklıların inanılmaz ve etkileyici karelerin oluşmasına ön ayak olduğunu, halk eğitim merkezinde gittiği fotoğrafçılık kursundaki hocası üstüne basa basa söylemiştir.

İşte bu yüzden gurup içinde iyiden iyiye aykırı bir pozisyona giren, orda hafif eğilmiş ve ısrarla guruptakilere bir şeyler anlatmaya çalışan bize dönük duran arkadaşından, iyi bir malzeme çıkabileceğini düşünmeye başlamıştır. Bu bağlamda sadece o kafasını hafifen kaldırıp, bir şeyler anlatan arkadaşna yöneltmiş, makinayı hazırlayıp uygun anı ölümsüzleştireceği fırsatı yakalamayı beklemektedir.

şimdi sıçıp sıvayıp toparladığım bu yazıdan çıkarmanız gereken bir sonuç olduğunu düşünebilirsiniz. eğer illa bir ana tema, bir fikir, hayatınızda size yardımcı olacak bir sonuç duymak istiyorsanız cinsel ilişki sırasında korunun diyerek bu isteğinizi de cevapsız komayayım.

ama anlatmaya çalıştığım nedir biliyor musunuz? İyi bir liderin bazı vasıfları, içinde hareket etmesi gereken belli bir takım kıstaslar olması gerektiğidir. bir lider böyle olur işte. arkadaşlarının bir takım gereksinimleri olabileceğini görmeli, daha sonun başlangıcında herkete geçerek refah, huzur ve morallaeri her daim yüksek tutmalıdır. aman allahım, böyle şeyler yazarken inanılmaz eğleniyorum. her ne kadar büyükçe bir bölümüde saçma sapan şeylerden bahsetsemde, kullandığım böyle bir düz yazı tekniği, böyle bir uslupla klavye esitmek durup dururken ortaya sürekli ilginç, garip, yeni, özgün bir şeyler çıkarmamı sağlıyor. Bence siz de bu büyülü dünyaya katılmalı, bizlerle birlikte "bi"şeyler yazmalısınız. Zira ben yazmayı seviyor ama kendi yazdıklarımı okumaktan nefret ediyorum; Bana sizlerin yazıları, düşünceleri, uçuk fikirleri lazım :)